Viyana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Viyana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Şub 2012

Viyana(Wien): 5. Gün

                Güzel bir Viyana sabahına daha uyanıyorum ve içeri aydınlığın girmesi için perdelere yöneliyorum. Ama o da ne! Her yer bembeyaz olmuş. Anlaşılan gece yağmaya başlayan kar, şiddetini arttırmış ve bu büyülü şehri beyaza boyamış. Zaten hep buraya gelmeden önce hayallerimde Viyana’ yı kartpostallardaki o büyülü beyaz haliyle görmek vardı. Çok mutlu oldum kısacası.

                Bugün için Schönbrunn sarayını görmeyi planlıyoruz. Metronun U4 hattını kullanarak Schönbrunn durağında indik. Çok kısa bir yolculuk oldu yine. Biraz yürüdükten sonra sarayın ana girişindeyiz. 

Eşim hemen bir gurup çocuğu fark edip bana da gösteriyor. Anlaşılan öğretmenleri ile okul gezisine gelmiş ya anaokulu ya da birinci sınıf öğrencileri, küçük bir arı sürüsüne benziyorlardı. O kadar sevimli görünüyorlardı ki, sizlerle de paylaşmadan edemedim J

Maalesef yoğun kar sebebiyle sarayın güzelim bahçesini göremedik.Her yer kar altında kalmıştı. Daha önce iki saray gezip, bu gezimizde saraylara fazlası ile doyduğum için sarayın içine girmedik etrafını dolaştık. Kraliyet yaşamına çok fazla dalıp gerçek hayatı unutmak istememem de sebep olmuş olabilir buna J
Sırada Kunsthistorisches Museum (Sanat Tarihi Müzesi(khm)) var. Doğa Tarihi Müzesinin(nhm) hemen karşısında. Bu müze antik Mısır’ dan 18. Yüzyıla kadar geniş bir zamanı kapsıyor. Mısırdan mezopotamya uygarlıklarına,  antik Yunan’ dan Roma İmparatorluğu’ na kadar çok geniş bir coğrafyayı ve zaman dilimini kapsayan sanat eserleri bu müzede sergileniyor.


 Müze binası zaten başlı başına bir sanat eseri niteliğinde.


Şimdi de tatlı zamanıJAslında bu sefer tatlıları Hotel Sacher’ de tatmayı düşünüyordukÇünkü tadacağım tatlı “Sachertorte” ve bu adamların tescilli markası.Ama Demel’den  vazgeçemedikJ Çikolatalı keke benzeyen ama daha doygunu,üzeri çikolata kreması kaplanmış bir tatlı.1832 yılında Franz Sacher tarafından keşfedilmiş.Dikkatli okurlarım hotel ile kaşifin arasında bir bağ olduğunu düşünebilir.Evet varmış… Hotel , Franz’ın oğlu tarafında kurulmuş;)Çok mu güzeldi..İyiydi diyebilirim ama çok iyi değildi;)Eşim bir başka tatlı tattı.Onun ki daha iyiydi diyebilirimJ

Daha bitmedi…Gün bize uzunJ Grinzing ‘ i görmek var daha… Grinzing şehrin biraz dışında. Buraya gitmek için önce metronun Schwedenplatz durağında inip, 38 no lu tramvaya binmek ve son durakta inmek gerekiyor. İşte Grinzing’ tesiniz. Önce biraz turluyoruz. Hemen hemen bütün dükkanlar kapalı gibi görünüyor. Bu mevsimde buraların kapalı olduğunu öğreniyoruz.Masal gibi bir yer burası,minik evleriyle...Karla daha bir güzelleşmişler sanki. Biz de manzaranın güzelliğiyle yetinip karnımızı doyurmaya şehir merkezine gidiyoruz.

Schwedenplatz’ da indiğimizde saatin geç olduğunu ve karnımızın iyice acıktığını fark ediyoruz.  Hemen metronun çıkışında bulunan Çinlilerin işlettiği büfeden noodle alıp afiyetle yiyoruz. Gerçekten güzeldi J


8 Şub 2012

Viyana(Wien): 4. Gün

Bugün rotamızda Avusturya  Parlamento Binası (Republik Österreich Parlament ) var.Arkanızda Hofburg sarayı kaldığında museum quarterin sağında kalıyor.5 euro karşılığı rehber eşliğinde gezilebiliyor((rehbersiz gezilmiyor!).Vestiyere paltolarımızı bırakıyoruz.Burada bu gibi hizmetler ücretsiz(!).Bahşiş bıraksanız bile almıyorlar…

                Turumuz başladı.Binanın girişinde video gösterimleriyle desteklenmiş   ön bilgi alıyoruz.Rehber önce almanca sonra İngilizce anlatmaya başlıyor.Bina, 1874 ve 1884 yılları arasında mimar Theophil
Hansen’in tasarımına göre inşa edilmiş.Hansen’in mimari tasarımı, “demokrasinin beşiği” olan antik
Yunanistan’ı anımsatır. Bu yapı üslubuna “Tarihselcilik” adı verilir.İçerideki antik yunan tanrıları dikkati çekiyor.Zeus ve Poseidon karşılıklı yerleştrilmiş.Ana girişteki sütunlar Salzburg’tan getirtilmiş.Herbiri 17 ton ağırlığında.

Zamanında ulaşım olanakları kısıtlı olduğundan hepsini tek tek atlarla 21 günde çekerek getirmişler.Köşedeki sütun değiştirilmiş,renginden de anlaşılıyor zaten.Bina II. Dünya Savaşında hasar görmüş.Bazı kısımlar yenilenmiş bu sebeple.Bu sütün da değişenlerden…
                Rehberimiz bizi girişten sonra eski meclise götürdü.Çok güzel dizayn edilmiş bir salon burası.Localar özellikle ilgimi çekti.En üstteki kısım da meclisin halka açık kısmı.

Ayrıca rehberimizden öğrendiğimize göre; eski parlamenterler protestolarını bir senfoni orkestrası tadında yapıyorlarmış. Herkes yanlarında getirdiği müzik aletlerini çalıyormuş. Ama ne yazık ki daha sonra yasaklanmış L Ne güzel olurdu değil mi milletvekilleri birbirlerinin boğazlarına sarılacağına müzik yapsalar J
                Sırada kullanımda olan parlamento salonu var. Bu salonu görünce gerçekten çok şaşırdım. Bence bu salon Avrupalı mütevaziliğini çok iyi yansıtıyor.

Bu salonda ceylan derisi koltuklar ya da parmak izi ile dijital oylama yapan cihazlar göremedik. Nasıl çalışıyor bu meclis açıkçası anlayamadım J 80 li yıllardan kalma gibi görünen koltuklar ve masalar mevcut, çoğu yıpranmış durumda. Kişi başına düşen milli gelirlerinin bizim 5 katımız kadar olduğunu düşünürsek, ülkelerin nelere öncelik tanıması gerektiği ortaya çıkıyor. Çok yüklendik yine canım ülkeme J Ama her şey daha güzeli için, bunlar yapıcı eleştiriler. Zaten duyan da yok ya…
                Ve parlamento binasındaki turumuz burada sonlandı. Karnımız da iyice acıktı. Aklımızda olan bir mekan vardı, onu aramaya koyulduk. Burası Viyana’ nın meşhur bir şnitzelcisi. Mekanın adı da “Figlmüller”.

 Mekan Stephansdom (A. Stephan Katedrali)’ a çok yakın.İncecik, tabak genişliğinde şnitzeller yaptıklarını duymuştuk. Bir de gidip kendi gözlerimizle görelim dedik. Gerçekten de şnitzel  çok nefisti.Fiyatları için de uygun diyebiliriz.

                Bugün soğuğun da etkisiyle çok yorgun hissediyoruz kendimizi.Biraz dinlenelim de enerji depolayalım değil miJ İyi geceler…

7 Şub 2012

Viyana(Wien): 3. Gün

                Metronun U4 hattını kullanarak Stephanplatz durağında iniyoruz (Normalde daha kısa bir yolu varmış, ona daha sonra geleceğiz). Bu durak bizi Aziz Stephan Katedrali’ nin önüne çıkarıyor. Buradan Hofburg sarayında doğru yürüyoruz ve sarayı geride bırakıp kemer benzeri yapının altından geçince(yani burası Nature History Museum’ ın karşısı oluyor) sola dönüp biraz ilerliyoruz ve sol tarafımızda Burg Parkı’ nı görüyoruz ve ortasında da Mozart heykelini. Parktaki banklarda biraz dinlenip, Mozart heykeli ile fotoğraf çektirip parktan ayrılıyoruz.

                Mozart’ tan biraz bahsedecek oluırsak; klasik batı müziğinin en üretken ve en etkili bestekarlarından biridir. Kendisi Salzburg-Avusturya doğumludur. 1791 yılında Viyana’ da vefat etmiştir. 36 yıllık ömrünü 626 eser sığdırmıştır. Mozart, Avrupalı bestekarların en popülerlerindendir. Günümüzde, müzik tarihinin en büyük dehalarından biri olarak kabul görmüştür. Türklerin Avrupa’ da moda olduğu o yıllarda, mehter ritminden esinlenen Mozart, 11 numaralı La Majör Piyano Sanatının 3. Bölümünde “ Ronda Alla Turca”  yı (Türk Marşı) besteler. Ayrıca Viyana’ da Türk elçinin kızı Zaide için adına arya besteler.

                Mozart heykelinden sonra yolumuza devam edip Wiener Staatsoper’ e (Viyana Devlet Operası) geliyoruz.

         Binanın dışındaki panodan rehberli turların saat kaçta olduğunu görebiliyoruz. Dillere göre farklı saatlerde bu turlar ve saatler her gün değişiyor. İngilizce olan turu kaçırdığımızı görüyoruz ve diğer tura çok zaman olduğu için başka zaman dönmek üzere opera binasından ayrılıyoruz ama birkaç fotoğraf çekmeyi unutmuyoruz J Bu arada klasik müzik dinletileri, bale gösterileri için her turistik merkezin yakınında olan nostaljik giyimli bilet satan arkadaşlardan burada da var. 45Euro’ dan açtığı fiyatı bizim için 29 a kadar düştü. Ama zamanımızın olmadığı belirtip oradan ayrıldık.
                Hava inanılmaz soğuk olduğu için (gerçi sadece bana öyle geliyormuş gibi bir izlenim edindim, çünkü herkes benden ince giyinmiş) bir kafeye girip kahve içip ısınalım diyoruz. İmdadımıza Starbucks Coffee yetişiyor (Fiyat avantajından). Soğuk okadar dayanılmaz oluyor ki otele dönmek zorunda kalıyoruzL Ama bizi hiçbirşey durdurmamalı diyip odada biraz ısınıp,dinlenip kendimizi yine sokaklara atıyoruz…          
                Planlarımızda Hundertwasserhaus’ u görmek var.Ulaşımımız tramvayla.! Nolu tramvaya biniyoruz.Hundertwasserhaus durağında iniyoruz. Ama o da ne! Tabelada Kunst Haus var. Önce bir onu görelim diyoruz. Burada biraz fotoğraf çekiyoruz.

                Buranın az ilerisindeki Hundertwasserhaus’ a doğru ilerliyoruz. Bu şirin ve renkli evlerin tasarımı Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundertwasser tarafından yapılmış, dolayısı ile bu evlere Hunderwasser evleri adı verilmiş. Bunlar Viyana belediyesi tarafından 1983-1986 yılları arasında yaptırılan belediye evlerindendir.  Aslında burası bir apartman ve burada 52 daire ve 4 adet dükkan var. Bu binanın farkı hiçbir yerinde düz öğe kullanılmamış olması ve dış yüzeyinin rengarenk olması. Hatta binanın önündeki taşlı yol bile düz değil, bazı yerlerine tepecikler yapılmış.


                Ben bu şirin dairelere aşık oldum!Sanki  masal aleminden fırlamış gibi duruyorlar.Hatta şimdi aklıma geldi; Tim Burton filmlerinde ki yapılara da benziyor değil mi?:O Bayılıyorum böyle yaratıcı,uçuk insanlara…
                Şimdi de biraz eğlence zamanı.Haydi lunaparka gidiyoruzJPrater’e gidiyoruz yani. Ulaşımı her zamanki gibi metro ile yapıyoruz.U1 hattının prater durağında iniyoruz.Biraz yürüyünce tarihi dönme dolap görünüyor.Pratere gitmemizin asıl amacı da tarihi dönme dolabı görüp,bir tur atmak zaten;) Bilet gişesinden 9 euro karşılığı aldığınız biletle binebiliyorsunuz bu dönme dolaba.Önce çok şirin bir odaya alınıyorsunuz.Burada eski vagonlar var ve içlerine çeşitli minyatür dünyalar yerleştirilmiş.Hatta birinde Viyanalıların Osmanlıyı püskürtmeleri minyatür askerlerle canlandırılmış… 


              Biraz seyirden sonra vagonlar boşalıyor ve yeni yolcularını alıyor.Bir vagonda yaklaşık 8 kişiydik. Mevsimden ötürü sanırım fazla kişi yoktu.Diğer vagonların da sadece biri doluydu.Ortalarında masa olan özel vagonlar fark ettim.Sanırım bunlar romantik akşam yemekleri için özel olarak tutuluyor;)Neyse..Toplam 15 vagon var.Eskiden bunlar 30 taneymiş ama II. Dünya Savaşında hemen  hemen tamamı yanmış :O 1947 yılında 15 vagonla tekrar hizmete açmışlar.Aslında biraz tırsmadık değilJ Ama eşimle metal konstrüksiyona şöyle bir göz gezdirince günümüzdekilerden daha sağlam olduğu kanısına vardık.


                Manzara yukarıdan dehşet güzeldi.Hem park hem Viyana manzarasını seyrettik ve süremiz doldu.Artık Prater’den ayrılma zamanı.
                Otele dönüyoruz.Suyumuzun kalmadığını fark ediyoruz.Bu arada burada şarap sudan ucuzJ Bir de normal su “stil” olarak geçiyor.Bir kaç kez yanılıp maden suyuna benzeyen sularından aldık.Daha çok o var her yerde.Neyse markete gidelim diyoruz, fark ediyoruz ki Pazar günü marketler kapalı burada. Ayrıca restoranların da büyük çoğunluğu kapalı.Viyana yolcularına duyurulur, alışverişlerinizi cumartesiden halledin;)İyi geceler…

6 Şub 2012

Viyana(Wien): 2. Gün

Kahvaltının ardından Belvedere Sarayı’ nı görmeyi umuyoruz.

Belvedere Sarayı Landstrasse´de iki parçadan oluşan barok stilde bir saraydır.

Belvedere Sarayı 1668-1745 yıllarında Savoy Prensi Eugen emri ile mimar Johann Lucas von Hildebrandt´a yaptırılmışdır.Yukarı ve Aşağı Belvedere Sarayı olarak iki parçadan oluşan barok yapılar birbirine çok geniş ve gözalıcı bir bahçe ile bağlıdır.Landstrasse'de bugün müze olarak kullanılan yapılarda çok önemli tarihi tablolar da vardır.

Yukarı Belvedere Sarayı´nın en önemli özelliği ise 15 Mayıs 1955'da Avusturya'nın II. Dünya Savaşı'n dan sonra özgürlüğüne kavuştuğu anlaşmanın burada imzalanmış olmasıdır (wikipedia).




Belvedere Sarayı “upper “ ve “lower” olmak üzere iki ana bina ve arasına konumlandırılmış bir bahçeden oluşuyor.
 

 Biz  11Euro karşılığında üst Belvedere i gördük. Sarayın odalarına resimler ve heykeller yerleştirilmiş ve müzeye çevrilmiş. Birçok Avusturyalı ressamın yanı sıra başka üstatların eserlerini de görme şansımız oldu. Bunların arasında, özellikle Klimt, Monet ve Renoir dikkatimi çekti.


                Belvedere de gönlümüzü ve gözümüzü hoş ettikten sonra, Aziz Stephan (Stephansdom) katedraline gitmek üzere Belvedere yakınındaki metro istasyonu olan Taubstummengasse den U1 hattını kullanarak Stephanplatz istasyonuna geliyoruz. Durak Stephansdom a çıkıyor adından da belli olduğu üzere.

 Stephansdom u özellikle görmek istiyordum. Sebebine gelince; buraya gelmeden önce Viyana hakkında bir belgesel izlemiştik. Belgeselin konusu Evliya Çelebi’ nin Viyana seyahatiydi. Çelebi kiliseye övgüler yağdırıyormuş ve 27 katlı olduğundan bahsediyormuş. Ayrıca en alt katta en yaşlı rahiplerin kaldığını, bunların yaşının 130-140 ı bulduğunu söylüyormuş. Onları o kadar çelimsiz buluyormuş ki, bir Osmanlı tokadı ile yirmi tanesini devirirsiniz diye tasvir ediyormuş. Çok güldüm, anlaşılan Evliya Çelebi’ nin hayal gücü biraz fazla kuvvetliymiş.  O zaman ben size katedral hakkında gerçekçi bilgiler vereyim J .



Aziz Stephan Katedrali (Almanca: Stephansdom, asıl ismiyleDomkirche St. Stephan zu Wien) Viyana'nın merkezinde bulunan,1365 yılında inşa edilmiş olan, Viyana'nın en önemli simgesi durumundaki katedraldir.

Viyana piskopoposluk ruhani dairesinin ana kiliselerindendir. Viyana Başpiskoposu Christoph Schönborn'nun ikametgahıdır. Avusturya,Viyana'nın kalbinde Stephansplatz'ta yer alır. Günümüzde Roma mimarı tarzı ve Gotik tarzıyla görünür. Avusturya Dükü IV. Rudolf tarafından geniş bir şekilde yapımına başlanan kilise daha önceki iki harabe kilise üzerinde yükselir. Avusturya'nın başkentinde en önemli dini yapı olarak, ulusun tarihinde pek çok önemli olaya tanık olmuş ve renkli çatısıyla birlikte şehrin en tanınan sembollerinden biri haline gelmiştir. (wikipedia ) Ayrıca kilisenin çanının Osmanlının burayı işgalinden sonra geride bıraktıkları silahların eritilip yapldığı hakkında bir bilgi de var.
Eşime göre bu katedralin gündüz mistik, gece ise ürpertici bir havası var.
Eeee, hep kültür hep sanat olmuyor tek başına J Arada mideye de hitap eden eylemler gerçekleştirmek gerekiyor. Biz de iki boğazına düşkün, bir kahve ve tatlı molası için tavsiye edilen Demel Cafe’ yi aramaya koyulduk. 

Biraz bakınıp bulamayınca, etraftaki en soğuk görünüşlü insanı (Polizei) bulduk; ama görünüşe aldanmamak gerekiyormuş. Net bir İngilizce ve sıcak tavırlarla karşılaşınca şaşırdık. Sıcak insanlar bu Avusturyalılar ya J Ve Demel Cafe yi bulduk. Demel adına şanına yakışır bir kafe. Bizim gittiğimiz güne özel midir bilmem ama, içeride sıra vardı. Sıranın çabuk ilerlediğini görünce beklemeye karar verdik. Aslında beklemeye karar vermemizin sebebi cam duvarlarla çevrilmiş mutfağı da olabilir. Çok nostaljik bir görüntüydü.


Masamız ayarlandı, siparişleri eşim verdi. Kahve ve mürdüm erikli “strudel” adında değişik bir tatlı söyledik.  Biz bu tatlıyı çok sevdik. Hafif ekşili bir tadı var. Viyana gezi planınıza Demel Cafe yi de eklemeyi unutmayın!.
 Şimdi rotamızda Hofburg sarayı var. Sarayın içinde imparator Franz Joseph ve karısı imparatoriçe Elizabeth’ in (nam-ı diğer Sisi) kullandıkları odalardan bazılarını gezebiliyoruz. Sisi’ yi nereden hatırlıyoruz?

 Cevabı ben vereyim; bir zamanlar TV de yayınlanan ve çok sevilen dizisinden J Diziyi izlemeyenler için biraz Sisi’den bahsedelim; Bavyera düşesi Elizebeth (Sisi) 1854 yılında 16 yaşında iken kuzeni Franz Joseph ile ablasını evlendirmek üzere Viyana’ ya gelir, fakat F. Joseph ile kendisi evlenir; ve bu sarayda yaşamaya başlarlar. Ancak, aykırı bir kişilik olan Sisi’ ye hiçbir zaman sarayda yaşamak cazip gelmemiş ve bu yüzden kendini kraliyet ortamından uzak tutmuştur. Benden bu kadar, gerisini Wikipedia’ dan okuyunJ


 Bu sarayı 10.5 Euro karşılığında gezebilirsiniz.  6 yüzyıl boyunca Habsburg hanedanının yerleşkesi olan “kraliyet daireleri” (state apartments) geziliyor. 

19 odadan oluşan bu daireler arasında ; imparatorun misafir kabul odası, çalışma odası, yatak odası, imparatoriçenin (Sisi’nin) çalışma odası, yatak odası, banyosu, kraliyet yemek odası, kullandıkları kişisel eşyalar ve hatta yolculuk ettiği tren vagonu da görülecekler arasında.
Sırada Viyana Doğa Tarihi Müzesi ( Naturhistorisches Museum Wien) var.

    Beklentilerimizin çok üzerinde bir mekan. İçi ve dışı başlı başına şaheser olan binanın, binlerce ve beklide on binlerce bitki, hayvan, taş ve fosil örnekleriyle dolu olduğunu gördük. Bu tarihi binanın sadece 5 bölümünün  taş örnekleriyle dolu olması bile şaşırtıcı geldi bize.

 Bütün dünyadan değerli-değersiz taş örnekleri toplanmış ve burada sergileniyor. Taşlardan ve kayaçlardan sonra dünya tarihi ve fosiller bölümü geliyor.

 Bunun içinde 4 bölüm ayırmışlar. Köşe başlarında evrimi anlatan eğitici animasyonlar yerleştirişmiş. Biz hala başka işlerle uğraşırken, Avrupalılar çocuklarıyla burası gibi yerlere gelerek (Alışveriş merkezleri yerine!), doğal olarak sonunda da bilim üretiyorlar. İlim değil bilim (!)
Sonrasında ise 1 bölüm dinozorlara, 3 bölüm tarih öncesi döneme,  1 bölüm mikroorganizmalara, sonrasında ise diğer canlı organizmalara yer verilmiş. 

Birçok yere mikroskop, zaman makinesi gibi cihazlar koymuşlar. Çocuklar ve yetişkinler buralarda gözlemler yapabiliyorlar. 

Benim en çok hoşuma gidenlerden biri de termal kameralardı. Viyana’ nın soğuğunda 7 kat giyinmemize rağmen sıcak bir bölgemizi görememek düşündürücüydü J Ve Doğa Tarihi Müzesi’ ndeki eğlendirici ve bilgilendirici, bir o kadar da yorucu saatlerden sonra, vaktin epeyce bir ilerlediğini fark edip dümeni otele çeviriyoruz. Çok yoğun ve güzel bir gündü, ama daha bitmedi J Daha Salzburg tren biletlerini almadık. Hemen otele dönünce bu işi hallediyoruz. Önce OBB’ nin sayfasında 45Euro’ yu görünce hayal kırıklığına uğruyoruz. Ama sevgili okurlarım, bu hayal kırıklığı fazla uzun  sürmüyor; çünkü sayfanın altında internet kullanıcılarına sunulmuş kontenjanlı ucuz biletleri farkediyoruz!:) yani sözün özü 45 eoroluk bileti 20 euroya alıyoruz;)öpüyorum sizleri…Bu günü de burada kapatıyoruz.

5 Şub 2012

Viyana (Wien): 1. GÜN

        Evet ,Avusturya yerel saati ile 13.30 da Viyanadayız:)Havaalanı çıkışındaki otobüslerden Schwedenplatz istasyonuna giden otobüsle şehir merkezine ulaşımımızı sağladık (kişi başı 7Euro). Buradan da metroyu kullanmamız gerekiyordu. Kettenbrückengasse de bulunan otelimize ulaşım için metronun U4 hattını kullanıyoruz. Her yerde Türkler olduğu için bilet alma işini de hallettik, pardon hallettirdik :) 5.5 Euro karşılığında bir gün geçerli olan biletlerden aldık. Bu biletler her türlü ulaşım aracında geçerli oluyor. Ancak unutmayın, biletinizi geçerli hale getirmek için metro girişindeki cihazlara okutmanız gerekiyor.

         Burada mesafeler oldukça kısa sayılır. Metro ile otele ulaşmamız 5 dakikamızı bile almadı. Otelimizden bahsedecek olursak; sıcak, güzel, enerjik ve temiz bir yer olduğunu söyleyebilirim. Açıkçası beklentilerimizin üzerinde çıktı. Neyse, odamızda biraz soluklandıktan sonra keşfe çıkmaya karar verdik. Hava inanılmaz soğuk! -15 ile -10 arasında geziniyordu. Bunlar benim hiç alışkın olmadığım dereceler. Lahana gibi birkaç kat giyinerek bunun da üstesinden geldim (Eşimin deyimiyle artık bırakın soğuğu, bana kurşun bile işlemez). Dolaşırken karnımız acıktı tabi. Hemen ilk günden bir Schnitzel molası verelim dedik ve otelin bize verdiği şehir haritasından otele yakın gözüken Schnitzelwirt isimli mekanı tercih ettik. Haritada bize yakın görünse de burayı bulmamız baya zamanımızı aldık. E ilk gün sersemliği ne de olsa :) Ama biz aramamıza değdiğini düşündük. Sizce :)


       Elbette burayı tercih etmemizin tek nedeni yakın olması değildi. Otelin verdiği "City Guide" da "Don't hurt your wallet" uyarısını görmemiz de az da olsa etkili olmuş olabilir :)
[ Blog yazma işi zaman zaman sorunlara yol açabiliyor. Yazdıklarımı gören kocam "acıktım ben schnitzel yiyelim diye tutturuyor:) ]
Size tavsiyem eğer burada schnitzel yerseniz yanına bir de patates salatası söylemeyin. Schnitzel in yanında da 4-5 parça patates var zaten.
Yemeğimizi yedik, karnımızı doyurduk, artık otele dönüş yapma ve yol yorgunluğunu atma vakti geldi. Otelin barından bedava içki kuponumuz vardı ama şu an onu değerlendirecek durumda değiliz. Başka zaman.... >İyi geceler...