18 Nis 2013

7 Göl,2 Gün,3 Çadır,6 Şirin

  Şimdi size bir masal anlatacağım ama bu öyle bildiğiniz masallardan değil:bir doğa masalı...





  Havanın soğuğundan,yağmurundan, çamurundan korka korka 3 çift uzunca bir mailleşme trafiğinden sonra Nisan ayında Yedigöllerde kamp kurmaya karar verir.Amaçları hem büyük şehirlerin kaosunda  biraz da olsa uzaklaşmak,hem doğaya koşmak,hem de arkadaşların birlikte hoşça zaman geçirmesidir.Kamp için temin edilecek malzemeler planlanır,yiyecekler,giyecekler kararlaştırılır. İki çift İstanbul'dan bir çift Bursa'dan yola koyulur ve sabahın sekizinde Bolu'da buluşurlar.Yol tarifi almak ve yol durumunu öğrenmek için güneşli bir Bolu gününde hemen yanlarındaki taksi durağından bilgi almaya kalkışırlar ;evhamlı taksicilerin fazla pimpirik ikazlarıyla neredeyse  kamp sevdalarından vazgeçecekken içlerindeki maceracıyı dinlemeye karar verir ve ölmek var dönmek yok derler:)

  Uzunca ,ama  anlatıldığı kadar kötü olmayan sıradan bir köy yolunu takip ederek,odun kesen amcaları kornayla selamlayarak,yükseklerde görünen kar birikintilerinin yanından geçerken şaşırarak yaklaşık 1 saat içerisinde Yedigöller Milli Parkı kapısından girerler. İçlerini bir coşku kaplar ve birbirlerini dürterek keşfettikleri güzellikleri hayretle yanındakilere gösterirler...Umduklarından biraz daha kalabalık kampçı,balıkçı topluluğuyla karşılaşınca biraz hayal kırıklığına uğrarlar ama göller sandıklarından daha geniş bir alana yayıldığından kendilerine hem göl kenarında hem de kalabalıktan uzak bir yer bulmayı başarırlar.


Çadırlarını el birliği ile kurmaya  başlayan şirinlerin gel zaman git zaman karnı acıkır.Çünkü onca yolu gelmiştirler fakat kahvaltı etmek için çadırların kurulmasını beklemektedirler.

Bir kız şirin çay ve sucuklu yumurtadan sorumlu,diğer iki kız şirin sofranın kurulmasından ve erkek şirinler de çadır ve kamp alanının organizasyonunda sorumludurlar...



  Kahvaltılarını muhteşem bir doğada sohbet ve kahkaha eşliğinde eden şirinler keşfe çıkarlar...


 Bu keşif sırasında hem doğayı izlerle hayretle hem de muzurluk yapmaktan geri kalmazlar ...
 Hatta bir şirin kendini Yedigöller'in efendisi ilan eder:)Ya da tek su bükücü tarzında birşey:):P(Dodo biliyorum sen öyle birşey demedin ama masalın gidişatı için bu söz uygun göründü bana)


Bir diğer şirin bulduğu herköşede meditasyon yapar,ruhunu dinler..

  Ayçannn isimli şirin de tutacağı balıkların hayaliyle dağlara tırmanır,yerinde duramaz içten içe sevinirmiş..


 Diğerleri de takılırmış işte öyle:)
İyice yorulunca kamp yerine geri dönüp akşam yemeği hazırlıklarına başlamışlar.Bir yandan etler pişiyor sebzeler közleniyor, bir yandan akşama yakmak için odun toplanıyor,kampı bir telaş sarmış gidiyormuş...



Ama netice süper olmuş..Etler,sebzeler,mezeler,tatlılar,şaraplar hazırlanmış adeta bir ziyafet sofrası kurulmuş..



 Yemeğin ve sohbetin ardından hava kararmaya başlayınca bu sefer de ateş yakmaları gerekmiş, hem ısınmak hem aydınlanmak için.Eski bir çöp kutusunda yavaş yavaş alevlenen çalıyı çırpıyı gördükçe çok sevinmiş şirinler.İçgüdüsel bir şeyler kıpırdıyormuş içlerinde taa eskilere dair.Bir sıcaklık, yuva sıcaklığı...Yıldızlar da ne kadar güzel görünüyormuş burada...Toplaşmışlar ateşin başında, sohbet de odunları sarmalayan alev gibi almış başını gitmiş..




Hem gülmüşler hem söylemişler ve günün yorgunluğuna sabah erken kalkmanın uykusuzluğu da eklenince çadırlarına çekilmişler.Yan balıkçı kabileden gelen ve gece boyu devam eden ud sesiyle şarkı söyleyen amcaların sesi hem uykularını kaçırmış ama bir taraftan da "eğleniyorlar işte ne güzel " dedirtmiş. Bir uyuyup bir uyanmışlar..Sabaha karşı yağmur damlalarının çadırlarına çarpıp çıkarttığı sesle tekrar uyanmışlar.Açıkçası biraz da korkmuşlar yağmur şiddetlenirse diye.Hemen erkek şirinler dışarı fırlayıp akşamdan dışarıda kalan birkaç parça eşyayı toplamış ama yağmur pek fazla sürmemiş.Onlar da doğaya şükranlarını sunmuşlar.Ama uyanmışlar bir kere ve sabahın dinginliğinde 2 erkek şirin balık tutmaya, 2 kız şirin de göl etrafında dolaşmaya çıkmış.Doğa enfesmiş.Tüm güzelliklerini sunuyormuş insanoğluna..


 Tekrar bir koşuşturma başlamış kahvaltı hazırlığı için.Mıhlama bile yapmışlar.Keyiflerine diyecek yokmuş.Güzelce yiyip içmişler ve  son bir yürüyüşe çık mışlar ormanda.




 Neler görmemişler ki:dün de gördükleri Gülen kayalar,7 çeşme,şelale,Sazlıgöl, İncegöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl, Kurugöl ,Seringöl,Pisagor ağacı...Bir sürü yeşil ve yeşilin tonu,kahve ve kahvenin tonu,renk cümbüşü..



  Ve artık gitmek vakti gelmiş.Herkes geç olmadan evlerine dönecekmiş.Son bir kez iyice çekmişler ciğerlerine Yedigöllerin mis gibi kokan havasını...

Pisagor Ağacı


  Dönüş yolunda da Manzara Seyir Terası ve Kapankaya Seyir Terasında bir de yukarıdan izlemişler bu doğa harikalarını..









 Gördükleri hayal miymiş yoksa gerçek miymiş..Karar verememişler...Ve tekrar, bir kez daha Yedigöllere geleceklerine and içerek yollarına devam etmişler.Adapazarında mola verip bir de ıslama köfte yemişler ki sormayın, damak çatlatır cinstenmiş.:)Bir türlü ayrılamıyorlarmış:(:(
Sonunda ayrılmışlar ve bu masal da burada ara vermiş, bitmemiş!