4 Eki 2012

Makedonya

 Hem güzel doğası ,köklü tarihi, hem de eşimin ailesinin kökenleri Makedonya'ya dayandığından bu seferki gezi rotamız Makedonya özellikle de Ohri...

 Pekçok gezimizde olduğu gibi bu gezimizde de uçuş tarihlerimizi uçak biletlerinin erken rezarvasyonda en uygun olduğu döneme göre aldık:) Biletlerimizi alır almaz kalacağımız yerleri de ayarladık. Planımız, Üsküpten hemen Ohri'e geçmek, orada 3 gün kalıp Üsküp 'e dönüp orada da bir gün kalıp kürkçü dükkanına geri dönüş yapmak.

 Makedonya hakkında bazı bilgiler: 



  
 Makedonya, Balkanlar'da bir ülke. Kuzeyde Sırbistan ve Kosova, batıda Arnavutluk, güneyde Yunanistan, doğuda Bulgaristan ile komşudur. Birleşmiş Milletler tarafından 1993 yılında tanınan ülke, Yunanistan'ın itirazı sonucu Birleşmiş Milletler tarafından Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti adıyla tanınmakta.
 Makedonya Cumhuriyeti'nin tek büyük ırmağı tam ortasından geçen Vardar Nehri. Ülkede yüksekliği 2,000 metreyi geçen 16 dağ bulunmakla birlikte, en büyük göller Arnavutluk, Yunanistan ve Makedonya Cumhuriyeti'nin kesiştiği noktada bulunan Ohri, Prespa ve Doyran Gölü.
 Ülkenin nüfusunun %3-4 gibi bir kısmı Türklerden oluşuyor. Ülkedeki müslümanların büyük çoğunluğunu Arnavutlar oluşturmakta. Nüfusun %65 ini de Makedonlar oluşturuyor.
 Ülkenin başkenti, Üsküp.Aynı zamanda nüfusuyla ülkenin en büyük şehri..
 UNESCO, 1979 yılında Ohri Gölü'nü, bir sene sonra da Ohri kentini UNESCO Dünya Mirasları listesine ekledi
 Ohri, aynı zamanda Slavlar için oldukça önemli olan Kiril alfabesinin doğduğu yer olarak kabul ediliyor. 
1.Gün  :  Üsküp (Skopje) - Ohri (Ohrid)
 (1 Euro: 60 MKD)
  Ohri , UNESCO dünya mirasları listesine girmiş bir kent..
 Bir saat süren yolculuğumuzun ardından,yağmurlu bir Üsküp havasında uçaktan iniyoruz.Alexander The Great Havaalanı öyle büyük bir bina değil  .Dolayısıyla uçaktan inip, pasaport kontrolünden geçip, hemen arkadan valizleri alıp önünüzdeki çıkıştan çıkıveriyorsunuz.:) Çıkışta,  hemen karşıda Vardar Express tabelalı yerden de şehir merkezi için otobüs biletlerimizi alıyoruz (toplam 200 MKD).Otobüs hemen doluyor ve kalkıyor ve yaklaşık 15-20 dakika sonra otobüs terminalindeyiz.
Üsküp caddelerinde pek çok Türk firmasının reklamlarına rastlıyoruz. Karşımıza çıkan birkaç kişiye Ohri otobüslerinin nereden kalktığını soruyoruz ve net cevaplar alamıyoruz:) Bir taksici sürekli nereye gidiyorsunuz ben götüreyim şeklinde teklifte bulunuyor."Ohrid" diyince olsun ucuza götürürüm diyor ama biz internette yaptığımız araştırmalardan bunu pek inandırıcı bulmuyoruz ve otobüsü aramaya devam ediyoruz, nitekim buluyoruz. Ohri'e giden bikaç şirket var. İlkinin saatleri bize uymuyor. Bir diğerinden alıyoruz biletleri. Her ihtimale karşı dönüşü de açık bilet olarak alıyoruz ( gidiş dönüş toplam:750 MKD)
 Esenler otobüs terminalinin çok minyatürü şeklindeki garda otobüsü bekliyoruz.Bagajımızı yerleştirdikten birkaç dakika sonra otobüs hareket ediyor.Yolculuğumuz 3 saat sürecek.Otobüs,orman kenarında, sisli bir rampada ( Kerçova ) 10 dakika ihtiyaç molası veriyor.

 Hemen öndeki büfeden insanlar ellerinde poşetlerin içinde birkaç hamurumsu yiyecek alıyor.Biz de gidip bakıyoruz ve görüyoruz ki aldıkları hamur kızartmasıymış :) Biz de bir yuvarlak şekilli olanlardan bir de uzundan iki tane hamur kızartması alıyoruz yolluk olarak:)(60  MKD)((uzun olanlar peynirli diğeri sade bu arada).
 Otobüs  bir kez de Kiçevo terminalinde yolcu alıp,indirmek için mola veriyor.Bir otobüs yazıhanesinin önünde "Hergün İstanbul" yazısı dikkatimi çekiyor.

Sanki Türkiye'nin bir köyü havası var buralarda.Üç saatlik orman ve köy manzaralarının arasında süren yolculuğumuz Ohri terminalinde son buluyor.Yine köşelerde pusuya yatmış taksicilerin hedefi oluyoruz. Ama yürümek istediğimizi söyleyince bize yolu tarif edecek kadar da centilmen insanlar.Yolda valizle gezindiğimizi, turist olduğumuzu anlayan birkaç kişi, özellikle bisikletle dolananlar oda arayıp aramadığımızı soruyorlar. Biz Lukanov Apartments de kalacağımızı belirtince tarif etmeye çalışıyorlar ama dikkat ettiğim bir diğer husus da buradakilerin hiç iyi bir yol tarif edici olmadıkları:) Sorduğumuz herkes birbirinin aksi yönleri söylediler.Belki soru soranı, cevabını bilmeseler de geri çevirmek ayıp karşılanıyordur buralarda diye düşünüyorum.:) Bunu düşününce kızamadım... Uzun uğraşlar sonucu oteli bulduk ve internette gördüğümüz gibi olduğunu görünce pek bir sevindik:) Eski şehrin içinde kurulu, göl manzaralı, villa tipinde, temiz mi temiz bir otel. Kişi başı gecelik ücreti ise 15 euro.Buraya gelince gördük ki neredeyse buradaki tüm evler oda kiralıyor.

İsterseniz otel ayarlamadan gelip bu evlerde çok daha uyguna kalabilirsiniz.Evlerden bahis açılmışken Osmanlının izlerini görmek mümkün mimaride.Beypazarı, Safranbolu evlerine benzer yapılmışlar. Beyaz badanalı, ahşap çerçeveli, cumbalı evler var eski şehirde...
  Ohrid'de yol yorgunluğumuzu attığımız ilk gecenin ardından sabah erkenden kalkıp kahvaltı için bir bakkala gidiyorum. Ekmek dolabının içinde sıcacık börekleri görünce dayanamayıp hepsinden birer tane alıyorum:) Börekler çok lezzetliler fakat bizim damak zevkimize göre biraz yağlılar... Kahvaltının ardından Ohri turuna başlıyoruz. Görmemiz gerekenler listesinden yola çıkarak değil de spontene bir şekilde otelden yukarı doğru tırmanıyoruz..Karşımıza ilk çıkan antik tiyatro oluyor...
 Yolda çok sık karşımıza çıkan Yugoslavya üretimi Zastava ve Yugo marka otomobiller de şirinlikleriye yolculuğumuzda bize eşlik ediyorlar. Ben bu otomobilleri çok ama çok sevdim:)
  Tiyatronun hemen yukarısına tırmanınca minik bir kiliseyle karşılaşılıyor..ama daha önce gördüklerime hiç benzemeyen bir kilise bu. Sanki bağ evi gibi yapılmış. İçinde cücelerin yaşadığı büyülü bir ev havasında..


Ve yukarıdan bir Ohri gölü manzarası..

 Yola devam edince zaten tabelelar da sizi yönlendiriyor kaleye ulaşıyorsunuz...


   Karşınıza çıkan kapıdan girince yol dallanıyor. Buradan şehrin değişik bölgelerine gidebiliyorsunuz.

 Bu yollar yemyeşil bir ormanın içinde devam ediyor.Böğürtlenleri görünce dayanamadım, beyaz tişörtümü boyama pahasına indirdim mideye:)

 Kapıdan geri çıkıp tabelaları takip ederek  Saint Panteleimon'a (plaosnik kilisesi) doğru yol alıyoruz. Yolda gördüğümüz bu sevimli sincabı sizlerle paylaşmasam olmazdı:)


 Bir dönem kilise ,sonra cami (İmaret Camii),2002 den sonra yıkılmış  tekrar kilise yapılmış... Etrafında kazı çalışmaları hala devam ediyor. Ama ilk önce kilisemiydi ,camimiydi orası iki taraf arasında anlaşmazlık yaratıyor. Sanırım bu yüzden kazı çalışmaları yapılmış.

 Bulunduğu konumdan Ohri manzarası izlemek ayrı bir zevkti...
 
 Yönünüzü göle doğru çevirince Jovan Kaneo Kilisesi ne doğru yol alıyorsunuz.İlk fotoğrafta görünen manzaranın sahibidir kendisi:)
 Ayrıca göl manzarasıyla yola devam ediliyor.Gölde suya girilebiliyor. Kıyılarda köşelerde minik gezi tekneleri var...Cüzi bir fiyatla tekne turlarına katılabilirsiniz.


 Kilise bir burunda kurulu olduğu için görüş açısı çok güzel. Sanki o çıkıntının sahibiymiş gibi görünüyor.
 Buradan manzara çok güzel...Doyup ta yolunuza devam edebilmeniz mümkün değil.Eğer yolunuz Ohri'ye düşerse muhakkak Kaneo'da romantik gün batımını izleyin.Yanınızda başınızı omuzuna dayayabileceğiniz biri varsa daha da bir güzel olur;)
 Biraz da manzarayı yukarıdan izleyelim diyerek tepedeki yerimizi alıyoruz. Birkaç tilki avcısı ve turistle(çok az) manzarayı seyre dalıyoruz... Gölün karşı tarafı Arnavutluk.


Dönüşte otelimizin çok yakınında olan St. Sofia klisesine uğruyoruz. (resimler ,gündüz gözüyle daha güzel olacağı düşünülerek sonradan çekildi.)





 
 Eski şehir bizi gerçekten büyüledi. Sanki zamanda yolculuk yapıyormuşuz gibi hissettirdi.Bahçeli güzel evler,taş binalar, eski güzel arabalar ve en önemlisi insanlarının sıcak kanlılığıyla kesinlikle görülesi yerlerden biri Ohri..



 Akşam iyi bir yemeği hakettiğimizi düşünerek buraların ünlü bir restoranına yollanıyoruz: Dalga Restaurant. Hemen gölün kenarında ,eski şehrin girişi sayılabilecek bir mevkide.Amacımız güzel bir biftek yemek ama önce meze olarak buraların ünlü bir salatası olan şopska(Shopska) ve közlenmiş biberle hazırlanan başka bir salata söyledik. İkisi de güzeldi ama üzerine peynir rendelenmiş domates salatası damak çatlatan türdendi (şopska). Pek bir özelliği olmasa da sanırım sebzelerin doğallığından ve peynirin lezzetinden kaynaklanıyor bu...

  Mezeler sonrası yumuşak,orta pişmiş etimiz ve yine buranın markalardından biri olan Tikves marka şarabımızı tattık. Et çok iyi pişmişti, şarap da çok iyiydi. Ayrıca burada herşey çok ucuz, belirtmeden geçemeyeceğim:)
 Güzel bir akşam yemeğinin ardından Eski çarşıda turladık biraz.Dükkanlardan birinde çalışan Türk bir teyzeyle tanışmıştık önceki gün. Bizi görür görmez müşterilerinden müsade isteyerek halimizi hatırımızı sordu. Hemen bize ev yapımı kremlerinden birer tane hediye etti ,çok şeker insanlar vesselam:)
 Ohri canlı bir şehir...İnsanlar geceleri de dışarlarda..Kafeler, barlar insanlarla dolu...
 Sıradaki durağımız Ohri' ye çok yakın bir şehir olan Struga...

2.Gün  :  Ohri (Ohrid) - Struga

 Kahvaltının ardından Strugaya gitmek amacıyla araç aramaya koyuluyoruz. Öğrendiğimize göre Strugaya giden dolmuş var ama bir türlü nerden kalktığını bulamıyoruz. Ohridin pazarını gezelim biraz sonra gideriz diyoruz. Pazardan çıkınca bir taksici Struga diye ardımızdan seslenince ne kadar olduğunu soruyoruz ,biraz pazarlık yapınca hemen fiyatı düşürüyorlar:)Ohri'den 15 km ve Taksiciyle 200 MKD ye anlaşıyoruz.

 Struga ortasından akan bir nehir var ve bu nehrin özelliği de gölün nehre doğru akması(yani tersine),Eskişehir havasında küçük bir kent. Nehir kenarında bir sürü kafe görmek mümkün.

 Nehir kenarında biraz turlayıp gölün nehre aktığı kısıma geliyoruz. Buraya tahta perdeler koymuşlar..akışın bir nevi kontrolünü sağlıyorlar.


 Nehrin bittiği gölün başladığı kısımda bir sürü hediyelik eşya satan seyyar satıcı var.Biraz daha ilerleyip bir bankta hem dinlendik hem de teknelerin sudaki dinginliğini izledik...

 Nehir boyunca gezinirken hem soğuk bir şeyler içmek hem de bir şeyler atıştırmak için kafelerden birine yerleştik.Buraların en meşhur birası Skopsko'dan söyledik.


 Yanına da dev birer köfte söyledik ama işin doğrusu biz bu kocaman köfteyi hiç beğenmedik, o yüzden de resimlemedik. Börekler gibi köfte de çok yağlı geldi bize...
 Bu sefer gölün çevresinde gezinmek için düştük yola. Bir otelin önünde plaj olduğunu gördük. Birkaç insan suya giriyordu. Nedense suya girmek içimden gelmedi bu gezimde, aslında çok güzel görünüyordu ama sanırım Egenin sularında epeyce bir vakit geçirdiğim için böyle hissettim:)




 Önünde plaj otelin hemen arkasından kalkıyormış Ohri dolmuşu(40 MKD).Bir 10 dakika bekledikten sonra neredeyse bizi almadan gidecek olan araca:) yetiştik.
 Akşam Kaneo yu tekrar gün batımında izleme aşkı sardı bizi... 

3.Gün  : Ohri (Ohrid) - Üsküp (Skopje)

Üsküpe gitmek için terminaldeyiz tekrar.

Eski bir otobüsle 3.5 saat süren yolculuktan sonra Üsküp terminaline geliyoruz.Otobüsteki yolculardan otele nasıl gideceğimizi sorduğumuz centilmen bir bey yanımıza yaklaşıyor ve yarı ingilizce yarı makedonca bize yolla ilgili ayrıntıları anlatıyor.Biz de onla biyerlere yürürken bir anda taksiciler sarıyor etrafımızı ve yanımızdaki beyle tartışmaya başlıyorlar.Sanırım müşterilerini çalıyor olduğunu düşünüyorlardı. Sonra bize dönüp isterseniz ben götürübilirim sizi dedi ve o anda tekrar bir konuşma hengamesi başladı.Yo biz taksiyle gideriz dedik. Sonra o da onlara aktardı gülüşmeler oldu ortam yumuşadı allahtan:D Bizle taksiye kadar eşilik etti. Tekrar gülüşmeler olunca bize yönelip,"siz benden kaçıyor gibi görünüyormuşsunuz, siz gidiyorsunuz ben geliyorum ya "şeklinde açıklama yaptı.Yalan da değil di hani:) O sırada bir taksici nerden geliyorsunuz dedi, biz "Türkiye" deyince kendisinin de Boşnak olduğunu Türkçe söyledi. Adı da Saffetmiş:)Saffet bizi makul bir fiyata otele bıraktı. Çok dost canlısı konuşkan biri...Dönüşte  12 euro karşılığında bizi havaalanına götürceğine dair sıkı sıkı tembihleyip telefon numarasını vererek ayrıldı(Normalde 15 euro).
 Üsküpte Anja Hotel de kaldık.Bizi otel kısmında değil de yine otele çok yakın iki apartın bulunduğu bir binada ağırladılar. Kişi başı ...Euro sabah kahvaltı dahil. Ev çok temizdi.Yatak odasında dahi lcd tv koymuşlar. Ha izleme imkanımız oldu mu, biz tv izliyor muyuz; tabi ki hayır:)Sadece fiyat -kalite bağlamında bahsetmek istedim...;)
 Otele yerleştikten hemen sonra dinlenmeden kendimizi sokaklara attık.İlk gördüğümüz 22 metre yüksekliğindeki Büyük İskenderin at sırtındaki heykeli...Yine bu heykelde de Yunanistan ağırlığını koymuş ve Makedonyayı Helen tarihini kendine yontmakla suçlamış ve heykelin adı bu yüzden resmi yazında "Atlı Savaşçı".



Yine aynı meydanda kendisini hem Bulgarların hem Makedonların sahiplendiği Gotse Delçev heykeli..Karşısında da Dame Gruev heykeli.Bu insanlar Osmanlıya karşı ayaklama başlatmış liderler. Bir milli bilinç oluşturma çabasından bu heykeller dikilmiş.

 Heykelin arkasında da görünen anayasa mahkemesi. Heryerde bir çalışma var Üsküpte. Binalar restore ediliyor, heryere heykeller dikiliyor, şehre yeni bir vizyon kazandırma maratonu başlamış..

 Vardar nehrinin bulunduğumuz yakası Makedon tarafı, karşısı ise Türk tarafı.Önce Türk çarşısını, saat kulesini, kaleyi, hanları, camileri görmek üzere Fatih Sultan Mehmet' in 1451-1469 yılları arasında yaptırdığı tarihi taş köprüden geçiyoruz.

 Köprünün ayağında gördüğüm bu heykeller çok hoşuma gitti:) Çok esprili,ama nehrin suları çekilmiş olduğundan tam da vermek istediği havayı yakalayamamış gibi ..bir de sular yükseldiğinde görmek lazım:)
 Çarşıya girince müthiş bir tanıdıklık hissediyorsunuz, enikonu Eminönü burası:) Ayakkabıcılar, kuruyemişçiler, abiye giyim dükkanları ve daha bir sürü tanıdık dükkan formatı ve üstüne kulağınıza çalınan Türkçe sözcükler...



Yukarı sokakları dolaşırken iki teyzenin fırın+soba+sac benzeri, sanırım davul fırın diyebilirim, bir ocakta biber közlediğini görüyorum. Sanırım biz Makedonyaya biber közlenme zamanında gitmişiz çünkü aynı görüntünün onlarcasına Ohri'de şahit olduk. Tam çaktırmadan  fotoğraflarını çekecekken biri dönüyor ve el sallıyor .Siz de yapıyor musunuz diye soruyor, evet cevabını alınca nasıl yapıldığının üzerine bikaç söz çeviriyoruz. Güle güle gidin diyorlar ve işlerine dönüyorlar. Sıcak insanlar...Bu güzel kare için de teşekkür ediyorum ayrıca.

 Sırayla bütün hanlara uğruyoruz..Suli (sulu) han, Kapan han ve Kurşunlu han.

Bursadaki hanlara benzetiyoruz. Zaten bunlar da aynı ellerden çıkan eserler olduklarına göre çok doğal. Kurşunlu han pek kullanılmıyor. Sulu han da üniversitenin sanat galarisi olarak kullanılıyor. Kapan han da nargile çay tost var..


Girişinde ise birsürü köfteci var..Köfte + kurufasulye önerilir;)
 Üsküpte diğer görülecek yerler olarak: Saat Kulesi, Mustafa Paşa Cami, Murat Paşa cami, Davut Paşa Hamamı, Vodna dağındaki Milenyum Haçı, Rahibe Terasanın evi, heykeli sayılabilir.



 Görülecek yerlerden bir diğeri de Kale. Oraya kadar tırmandık ama elimiz boş döndük.Çünkü içeride iş makinaları çalışıyordu ve ziyarete kapalıydı:(
 Üsküp' ün geceleri de güzel.Sokakları, barları cıvıl cıvıl insan dolu..Sokak müzisyenleri hatta orkestraları köşe başlarında bedava müzik şöleni veriyorlar.



Biz Makedonya'yı çok sevdik, ve muhakkak bir daha görüşmek üzere (Saffet'e de böyle söyledik:) ayrıldık...


NOT: Saffet şehir gezileri için uygun fiyata (hatta çok uygun) hem şoförlük hem de az da olsa rehberlik yapıyor. Türkçesi iyi ve çok sıcakkanlı dürüst biri Eğer düşünürseniz özelden telefonunu verebilirim ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buradan Yorumlayın Yahu!