Salzburg’a gitmek için metronun Westbahnhof durağında iniyoruz.Metrodan çıkıp yolun karşısına geçiyoruz.OBB binasını görünce içine giriyoruz.Tren saatlerini gösteren ekranlardan trenimizi ve peronumuzu buluyoruz.(Önceki günlerde Salzburg tren biletlerini nasıl aldığımı anlaşmıştım.)Hemen üst kattaki info point’e de bir danışıyoruz tabiJ Elimizdeki internet çıktısı biletlerin yeterli olup olmadığı hakkında..Onayımızı aldık, bunlar yeterliymiş. Kapılarda peron numaraları var. Bizimki 9 numara, trenimiz belirtilen peronda. 2. sınıf vagonlar trenin ön kısmında.Öyle ikinci sınıf diyip geçmeyelim lütfen, birinci sınıftan tek farkı deri koltuklarının olmayışıJ İstediğimiz koltuğu seçip oturuyoruz. Biz masalı olan koltuklardan seçtik.Ama oturmadan önce üst raflarda rezerve yazısının olup olmadığına bakıyoruz.
Bu seyahatimizde hiçbir sürprizin çıkmaması bizi çok sevindirdi. Yolculuğumuz sorunsuz başladı. Hatta bu satırları size trenden yazıyorum desemJ Yaklaşık 3 saat süren yolculuğun ardında Salzburg’ dayız. Tren garından çıkar çıkmaz hemen köşedeki “Info Point” e uğruyoruz ve hemen bir Salzburg haritası ediniyoruz.
Salzburg, kelime anlamı ile “Salt Castle” yani “Tuz Kalesi” anlamına geliyor.Alplerin kuzey sınırlarında yer alan Salzburg, Avusturya’ nın dördüncü büyük kenti. 150.000 nüfuslu kentte 3 üniversite mevcut, yani bir öğrenci kenti de denebilir. Ama öncelikle, Mozart’ ın doğduğu Salzburg, bir kültür ve sanat merkezi. Her yıl düzenlene Salzburg festivali ile binlerce klasik müzikseveri kendine çekiyor. Tabi bunun bizim için faydaları yok değil. Festival dönemlerinde tavan yapan otel fiyatları, bugünlerde %20 lere düşüyor J Aslında Salzburg’ a gelmemin nedenlerinden biri de, şu anda da işyerimde masaüstü resmi olarak kullandığım muhteşem güzelliği ile HallStatt’ ı görmek. Ama onu Salzburg gezimin ikinci gününe saklıyorum.
Tren garından 10 dakika hiçbir yöne sapmadan yürüyünce Mirabell bahçelerinin karşısındaki otelimize varıyoruz.Mirabell'in, karın örttüğü güzelliklerini sizlerle paylaşıyorum...
Eşyalarımızı odaya, kendimizi sokağa atıyoruz. Etrafta kısa bir keşif yaptıktan sonra Mozart’ın uzun bir süre yaşadığı evin otelimize çok yakın bir yerde olduğunu görüyoruz ve fotoğraflarını çekiyoruz.
Yolumuza devam ediyoruz. Yol sağa doğru kıvrılıyor ve Salzburg’ u ikiye ayıran Salzach Nehri’ nin üzerinden geçen köprülerden birine varıyoruz.
Asıl gezeceğimiz alan eski şehirde yani Altstadt’da olduğu için karşıya geçiyoruz. Biraz yürüdükten sonra Getreidegasse’ ye geliyoruz. Bu eski şehrin en ünlü caddesi. Üzerinde pek çok dükkan var. Kapitalist devleri burada da görmek mümkün(!) Ama olsun en azından buraya uyum için klasik tabelalarından ödün vermişler.
Cadde üzerinde Mozart’ ın doğduğu evi de görüyoruz. Bu cadde de biraz dolaştıktan sonra Kapitalplatz dan geçiyoruz ve altın küre heykelini görüyoruz. Hemen yanında fotoğraf çekiliyoruz. Çünkü amacımız Mönch dağının tepesinde kurulu olan Salzbug kalesine gitmek.
Kapitalplatz’ ı geçtikten sonra biraz yürüyünce kaleye çıkmak için kullanılan fünikülere geliniyor. 11 Euro karşılığında hem füniküleri gidiş-dönüş kullanıp, hem de kaleyi ve içindeki müzeyi gezebiliyorsunuz.
Kalenin avlusundan müthiş bir Salzburg manzarası var, burası fotoğraf için çok iyi bir açı oluşturuyor.Kalenin içine girdiğinizde kendinizi eski dönemlerden kalmış minik bir kasabanın içinde buluyorsunuz.Hatta avlulu kısım bana Lasse Hallström'un Chocolat filmini anımsattı :)
Daha sonra kale içindeki müzeyi geziyoruz. Savaş dönemlerinde kullanılan silahlar, toplar, işkence aletleri, dönemin asker kıyafetleri, müzik aletleri, mutfak ve toplantı salonları gibi detaylar bu müzede görülebilir. İniş için tekrar füniküleri kullanıyoruz.
Dağa çıkarken önünden geçtiğimiz ve hayran kaldığımız St. Peter kilisesinin içini geziyoruz. Rokoko tarzına sahip kilisenin, üç farklı yapım yılının olması bizi şaşırtıyor. Öğrendiğimize göre, kilise ilki yangından, ikincisi ise II.Dünya Savaşı sırasında atılan bombalardan dolayı harap oluyor. Bu nedenle kilise 1959’ da son kez inşa ediliyor. Kilisenin içinde ve dışında bir dizi fotoğraf çekip yolumuza devam ediyoruz.
Yolumuzun üzerindeki Collegiate Kilisesinin(Üniversite Kilisesi olarak da biliniyor) de mimarisinden etkilenip, onun da resimlerini buraya koymayı bir borç bilirim efendim J
Hava iyice kararınca ve artık şehrin kandilleri yanınca, bu manzarada nehir kıyısında dolaşmak güzel olur diye düşündük. Bir nebze de olsa Arno nehrinin romantik havasını ,Salzach nehrinin kıyısında yakalamak istedik belki de; ve yakaladık galibaJ