17 Ağu 2012

Akyaka-Gökova

 Akyaka,Muğla iline bağlı,Gökova vadisinde kurulu bir belde.Ama öyle şirin bir belde ki bir kez gidince hep gitmek istiyeceğiniz türden...


 Akyaka evlerinin kendine has bir mimari tarzı var.Geleneksel mimariye yakın bir tarzda yapılmışlar.Kasabanın hemen arkasındaki yeşilin ,önündeki mavinin ve bir de evlerinin güzelliği eklenince pitoresk bir görüntü çıkıyor ortaya.
 Asıl amacımız ilk kamp deneyimimizi yaşayacağımız uygun bir mekan arayışıydı.Bu arayış bizi taa oralara götürdü.Bir sürü kamp alanından Gökova Orman Kampını seçmemizin nedenlerine gelince ilk önce manzarası, hemen yanındaki akvaryum gibi bir sürü koy,sık ve gür çam ormanı,merkeze yakınlığı,nemli olmayan havası ve esintili olacağı için çok sıcak olmayacağını düşünmemizdi(!)(bu kısmı birazdan açıklayacağım.)

 İlk olarak kamp hazırlıklarından başlayalım öyleyse..İstanbul'dan kampta ihtiyacımız olacağını düşündüğümüz tüm mutfak malzemesi(asgari düzeyde), market alışverişi(yine asgari düzeyde),bir adet iki kişilik  çadır, iki mat, iki katlanır sandalye, tüp, su ısıtıcı, olta takımı, tavla(oyun da gerekli:) temin edildi ve yola çıkıldı.Eskihisar-Topçular arabalı vapuru ile süreyi biraz kısaltıyoruz ama yolculuk yine de yaklaşık 9 saat sürüyor.Neyse ki zamanlıca Gökova Kamp alanında oluyoruz.Önce girişteki görevliyle görüşüp günlük ücretin çadır başına(max 4 kişi) 20 lira, elektrik istersek+7,5 lira , buzdolabı istersek de +7,5 lira olduğunu öğreniyoruz.


 Üç gün kalacağımızı söyleyip başlıyoruz çadır için uygun yer bakınmaya.Aslında kampın umduğumdan daha kalabalık olduğunu söylemem gerek.Ramazan ayında belki bir azalma olur diye düşünmüştüm-özellikle gelip 3-5 ay kalan mudavimlerde- ama işler öle olmuyormuş:)Hatta ilk gün insanların sanki büyük bir felaketten kaçıp yanlarında kurtardıklarıyla gelip orman yerleştikleri izlenimi uyandı bizde :)Ne arasanız var çadırlarda.Çardakları bile var..Kendilerine minik süs bahçeleri yapmışlar.Ama ilk başlarda yadırgadığımız o görüntü akşam bir şölene döndü.Gece sanki şirin bir orman kasabasının sokaklarında geziyormuş hissettik kendimizi:)
 Neyse kendimize güzel bir ağacın altında mekan belirliyoruz ve başlıyoruz çadırımızı kurmaya...Evde pratiğini yaptığımız için 10 dakikada hazırız:)Belki bir de piknik masamız olur diyoruz ama maalesef kalmamış.Ve günün ilk yorgunluk kahveleri...
 Sırasıyla minik bir Akyaka keşfi,Akyaka plajında deniz keyfi, market alışverişi, akşam yemeği, biraz sohbet, biraz muhabbet derken yıldızların altındaki ilk gece...Ama ilk gecemiz pek de kolay geçmedi.Akyaka da meşhur bir rüzgar varmış: Deli Mehmet.Esti de esti..Tozu toprağı birbirine kattı.Alışkın olmadığımız konaklama biçimi+sıcak+Deli Mehmet ve ben pes edip sandalyede uyumayı etrcih ettim.Gece gökyüzünü,yıldızları incelerken uyuyakalmışım sonra kendimi çadırda buldum.İlk gece çekine çekine açtığımız çadırın kapısı daha sonra acaba komple üstündeki çadır bezini kaldırsak da sineklikle mi uyusak fikrine kadar götürdü bizi.Ama ilk geceden sonra diğer gecelerimiz daha rahat geçti.Hem Deli Mehmet duruldu hem de biz iyiden iyiye alıştık çadırımıza..
 Ertesi gün mükellef bir kahvaltının ardından (aşçı:Emel) buralarda meşhur bir azmak varmış diye aranarak ve azmağı bulup buzgibi suyuna aykalarımızı sokarak başladı.













 Burası aynı zamanda Akyaka gibi koruma altındaymış.Ayrıca kuş merkalılarının da uğrak noktası...
 Fotoğraf çekmek için o kadar güzel bir yer ki objektifimize ne takılsa çektik.Çok nostaljik bir kayık fotoğrafı olmamış mı:)

Akyaka'nın en meşhur balık restoranları burada.İsterseniz balık alıp kendiniz de yapabilirsiniz.Ayrıca akşamları azmak boyunca küçük teknelerle turlar düzenleniyor.Sanki masalarını suyun üzerine atmış olan restaurantlardan bir kare..

 Ama biz balığımızı orada yemedik elbette.Hemen balıkçıdan taze mercan balığı alındı ve piknik tüpünün üzerinde (yanımda mısır unu da getirmiştim:) pişirildi.Nefis bir akşam yemeği olup afiyetle yenildi efendim.Yanına katık yapılanları da artık sizin hayal gücünüze bırakıyorum:)

 Bu arada neredeyse günün ortasında yaptıklarımızı unutuyordum...Gitmeden önce Akyaka hakkında yaptığım araştırmalarda Çınar plajından/koyundan bahsediliyordu ve görmek için sabırsızlandığım bir yerdi.Akyakaya gayet yakın bir koy.Sessiz sedasız bir yer.Etrafta 5-6 çadır var.Çadırlarının önünde balık tutan 1-2 kişi.Akvaryum gibi bir  suyu var Çınar koyunun.Biz plajlardan pek hazetmediğimiz için  plajın yanında kimsenin pek uğramadığı kumsalda zaman geçirdik.
 Kumsalın çakıl taşlarının hemen gerisindeki sazlık alan ve sonrasında başlayan orman çok güzel bir kare oluşturmamış mı sizce de ?
 Yine bahsetmeden geçemeyeceğimiz bir dostumuzu tanıtmak istiyorum sizlere.Bizi kampımız süresince hiç yalnız bırakmadı.Sürekli etrafımızda dolandı,şirinlikler yaptı..Ve işte kendileri..
 Burak gece uyku sersemliğiyle hayal meyal hatırlayarak ertesi gün "gece de sanki senin sandalyenin altında dolaşıyodu"diye de bahsetmiş olabilir kendisinden.
 Akyakadaki son günümüzde hemen merkezden kalkan ,kişi başı 25 lira olan (sudan ucuz) tekne turlarına katıldık.Sabah 10 da kalkan tekneler, akşam 6 da bırakıyor misafirlerini.Bu fiyatın içinde öğle yemeği de var;)Güzergahları ise havanın ve denizin durumuna göre bazı farklılıklar arzedebiliyor.Deniz biraz dalgalı olduğu için bizim rotamız şu şekilde biçimlendi:
  • Akçakabız Koyu
  • Gelibolu Adası( Keçi adası/Tavşan Adası)
  • Sedir Adası
  • İncekum plajı
  • Lacivert Koy(iptal-Sedir adasına daha fazla zaman verildi)
  • Hayıtlı Plajı
 Akçakabız Koyu
Koy gezilerimizin ilk durağı.İlk molamızı(yarım saat) burada serinleyerek verdik.Fotodan da anlaşılacağı üzere yine harika bir koy...

Tavşan Adası
Farkettiğiniz üzere adanın pek çok ismi var.Hiçbiri de boş yere konmamış.Adada keçi ve tavşan görenler oldu aramızdan.Maalesef ben göremedim:(Ayrıca adanın arka tarafında su altı mağaraları var.Yine yüzmesi keyifli bir yer..

Sedir Adası (Kleopatra Adası)
 Sabırsızlıkla sırasının gelmesini beklediğim yer:)Tek kelimeyle muhteşem.Su sanki bembeyaz bir örtünün üzerinde olanca turkuazlığıyla büyülüyor.Meşhur Kleopatra Plajı bu adada.Efsaneye göre;Binlerce sene önce Kleopatra ve Antonius Sezar'ın bu adada büyük bir aşk yaşamış.Ve yine efsaneye göre;,kendisiyle evlenmeyi kabul eden Kleopatra'ya bu coşkusunun hediyesini vermek isteyen Mısır Kralı Antonius, yaklaşık 3000 sene kadar önce balayını geçirmek üzere Kleopatra'yı götüreceği adaya Mısır'dan 60 büyük gemiyle çapları 1 milimetreden daha küçük ve her tanesi aynı büyüklükte olan kumları getirtmiş. Yalnızca Dünya'nın iki yerinde varolduğu bilinen bu özel kumun diğer özellikleri de ateşte yanıyor olması, sodalı suda kendiliğinden çoğalıyor ve büyüteç altında incelendiğinde hareket ediyor olmasıdır diyorlar..
 Dolayısıyla adanın kumu çok değerli, kumu üzerinizde dahi adadan çıkamamanız için büyük özen gösteriyorlar.
 Efsaneleri ne kadar gerçek bilinmez ama adanın tarihi bir boyutunun olduğu kesin.Helenistik ve Roma dönemlerine ait antik tiyatro, agora ve antik liman kalıntıları da bulunuyor adada.
 Adaya giriş ücretli.Müze kartınız varsa bedeva yoksa 10 liracık.Tekneler yaklaşık 2 saat duruyor burada.

İncekum Plajı

Sabırsızlandıklarım listesinde 2.sıra incekum plajının.Burasının da methini çok duymuştum.Sedir adasının karşısında bulunuyor.Kumu o kadar ince değil ama buranın da denizi berrrak,turkuaz,pırıl pırıl...Ayrıca birkaç akıllı arkadaş kenarlardan köşelerden kile benzeyen kızıl çamurlar bulup vücutlarına sürdüler.İnşallah bir yan etkisi yoktur:)

Lacivert Koy
Aşırı rüzgar ve dalga yüzünden bu koya uğrayamadık.Sadece yanından geçerken "burası da lacivert koy" şeklinde oldu tanışmamız.

Hayıtlı Plajı

Son durağımız...Dağın yeşili suyun üzerine yansıyınca böyle yeşilimsi bir deniz karşıladı bizi.Ben uzunca bir süre izleyip sonra girdim  suya.Çok ama çok güzel...

Evetttt...Akyaka maceramız burada sonlanıyor.Ama bahsetmeden geçemeyeceğim bir şey var: kamptaki komşularımızın misafirperverliği.Eminim apartmanlarda,büyük şehirlerde pek sık rastlayamayacağınız türden bir komşuluk atmosferi oluşuyor burada.Daha biz çadırımızı kurarken herkesin hoşgeldiniz demesi,bir teyzenin "aa tüp mü var sizde,boşuna yakmayın ben elektrikli ocak vereyim size" demesi, masamızın olmadığını görünce tutup biryerlerden minik bir masa çıkarması,oradan geçen bir amcanın" birşeye ihtiyacınız var mı varsa ben şu çadırdayım" demesi,insanların bizi akşam okeye çağırmaları çok incelikli davranışlardı.Herkesin birbirine gülümsediği ütopik bir ortam.Kafalar değişiyo sanırım insan doğayla içiçe olduğunda..Umarım bir gün herkes o kafada olur:)

Yola devam...Sırada Datça var.

4 yorum:

  1. bir sonraki tatil yerimi belirledim sayende emelcim, hele o tekne turu fotolarına BAYILDIM :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler canım.Gerçekleri fotolarından daha da güzel...Ayarlayalım da seneye hepberaber gidelim:)

    YanıtlaSil
  3. merhaba hangi çadır kampında kaldınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, yazımda da geçiyor: Gökova Orman Kampı...

      Sil

Buradan Yorumlayın Yahu!