Neyse, Bu Ağustos 4 arkadaş (2 çift) olarak otomobille sırasıyla: Sığacık,Seferihisar, Çeşme, Alaçatı, Efes,Şirince, Bodrum, Akyaka gezmeleri yaptık ve bu gezilerin tümünü 8 günde yaptık:)
Arkadaşlarla İzmir'de buluşup Seferihisar'a oradan da Sığacık' a geçtik. Hemen apar topar, eşyalarımız dahi henüz arabadayken.,Tuğçe'nin (kocasının deyimiyleTonti'nin) amcasının balıkçı teknesiyle balığa çıktık. Çok keyifli bir balık avından ve birsürü kupez yakaladıktan sonra akşam bizim kalmamız için ayarlanmış, mandalina bahçelerinin arasındaki bağ evine geçtik .Hava kakarmıştı, bahçede muazzam bir masa bizi bekliyordu. Dallardan sarkan ampüllerin sarı ışığı ,köşedeki taş tezgahın üzerinde pişen güveç yemeğin altından harlanan ateşin sıcaklığı, ağaçlardaki cırcır böceklerinin sesleri, mandalinaların kokusu, ve insanların neşesi ,şen kahkahaları arasında rakı-balık keyfi masalımsı bir güzelliğe kavuştu.O kadar mest olmuştuk ki elimizi makinaya götürüp birkaç kare fotoğraf çekmeyi , bu andan zaman çalmayı kimse istemedi ...
Gece dışardaki köpeğin havlaması ve pencerelerinde demir olmayan bir evde, kervan geçmez bir yerde, bir ağaçlık alanın içinde uyumak sanırım bizimkileri biraz ürpertti ki ;gece çeşitli sahnelere tanık olduk.Neyse bunları burada ifşa etmek istemem o yüzden konuyu burada kapatıyorum.Ama şunu bilin ki bizim için çok kolay bir gece olmadı :)
Sabah mükellef bir kahvaltı sofrası bizi bekliyordu.Hatta sabahları bahçede özgürce dolaşan, akşamları kümeslerine gönderdiğimiz kazların yumurtasıyla benim için değişik olan bir kahvaltı ile güne muhteşem bir giriş yaptık. Gündemiz de yine kupez avı ve deniz sefası var bugün..
Tuğçenin annesi Emel ablanın da katkılarıyla dünya kadar balık yakaladık desem yeridir.Kızının kupezci Tuğçe seçilmesine şaşırmamak gerek. Bu yeteneğini belli ki annesinden almış :)
Aslında öğreniyoruz ki biz gelmeden önce deniz genelde dalgalıymış, ne teknede balık tutmak kolaymış ne de denize girmek. Şans mı ,pozitif enerji mi denir bilmiyorum ama deniz çarşaf gibiydi ...
Taş Ada denilen bir yerde suya girmek için durduk. İddaa ediyorum, böyle bir yer yok! Deniz havuz gibi, dibindeki beyazımsı kum müthiş berraklık vermiş suya. Talip amcanın buluşu sayesinde denizde ,su üzerinde yüzer sehpa ile bira keyfimize yüzerek devam ettik :)
Akşama günün bereketi ellerimizde girdik. Tuğçe'nin sevgili amcasının bize yine bir sürprizi vardı. Bizi güzel bir balık lokantasına götürdü. Akabinde Sığacık' ı gezdik ve günü keyifle noktaladık. Bu arada Seferihisar yavaş şehirlerimizden biri.O sebepledir ki birçok yerde salyangoz şekilli ,desenli ürünler, heykeller görebilirsiniz .
Gerçekten de yaşanacak bir yer Seferihisar !
Sabah olunca yollara düşme vakti gelmiş demektir bizim için..Çeşme'ye sabah hızlı bir giriş yaptık. Daha kalacağımız yeri ayarlamadan, tekne turlarını kaçırmamak için koştuk, attık kendimizi bir tekneye. Çeşmenin koylarından ziyade teknelerin eğlenceleri daha etkili diyebilirim. Teknemizdeki zenne bizi çok eğlendirdi, uzun süre aramızda muhabbetini ettiğimiz, unutamayacağımız gezilerimizden biri oldu :)
Tekne turunu bitirince yana döne otel aramaya koyulduk, birkaç yere girip fiyat sorduysak da pek tatmin olamadık, ve zor zamanlarda imdadımıza koşan Booking.com bizi yine yüzüstü bırakmadı!
Hemen ve kolaylıkla Çeşme'nin ucuz ve temiz otellerinden birini ayarlayabildik böylelikle.
Akşam yemeğini nerede yesek diye düşünürken Alaçatı da mı yesek acaba fikrine geldik. Böylelikle Alaçatı'nın da nekadar güzel sokaklara ve mekanlara sahip biryer olduğunu deneyimlemiş olduk. Alaçatı sokakalarında birkaç tur dolaştıktan sonra girişteki Değirmenlerin altında bir de yukarıdan izledik Alaçatı'yı. Hem Alaçatı'da nadir ucuz yerlerden biri hem de manzarası çok güzel ;)
Sabah kahvaltının ardından Efes'e de gitmeye karar veriyoruz..Burak hariç hepimiz daha önce gelmişiz Efes'e. Bu tur da onun için oldu gibi. Gerçi yine gidelim deseler yine giderim :) Bir başka güzel Efes: antik yaşamın en yaşayan örneklerinden biri..
Hadrianus Tapınağı girişindeki frizde Efes'in 3 bin yıllık kuruluş efsanesi şu cümlelerle yer alır: Atina kralı Kodros'un cesur oğlu Androklos, Ege'nin karşı yakasını keşfetmek ister. Önce, Delfi kentindeki Apollon Tapınağı'nın kahinlerine danışır. Kahinler ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos bu sözlerin anlamını düşünürken Ege'nin lacivert sularına yelken açar... Kaystros (Küçük Menderes) Nehri'nin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yabandomuzu, balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir. Burada bir kent kurmaya karar verirler...
Merdivenlerinden çıkarken, agorasında izleyici gibi oturuken, meydana inerken hep aynı his eşlik ediyor size: Bir zamanlar başkent olmuş, birçok insanın yaşadığı bir yer şimdi ancak turistlerin ve arkeologların gezindiği, mermerden yapılmış , birçok yaşamı içinde barındırdan büyük bir enerji yumağı.. Etrafı dolaşırken sanki helenistik ya da roma dönemini konu alan bi filmin setine girmiş gibi de hissedebilirsiniz kendinizi. Hayal gücünüzü biraz daha zorlarsanız kimbilir belki beyaz kostümleriyle Romalı filozofları da görebilirsiniz etrafta öğrencileriyle sohbet ederken..Herşeyin ne kadar geçişken, ne kadar değişken, silinebilir ya da tekrar belirebilir olduğu gibi hüzünle, sevinçle sarmalanmış düşünceler duygular altında çıkıyoruz Efes'ten....
Efes gezimizin ardından yine biniyoruz arabaya, asıl hedefimiz Bodrum fakat biz yolda mola vere vere, geze geze gitmeyi arzu ettik ve Şirince'ye geçtik..Şirince sokaklarında turladık, biraz alışveriş yaptık ve müthiş bir erik şarabı tattık.
Bir kadeh içmek bile yetti bana. Çok beğenip birer şişe de yanımıza aldık.Doğuşla Tuğçeye birkaç samimi fotoğraf çekme girişimim de oldu ama sanırım pek başarılı olamadım bu konuda. İşte fotoroman tadındaki çiftimiz:)
Şirince adı gibi şirin, sıcak bir yer. Mutlaka gidin gezin derim.
Bodrum -Bitez
Artık Bodruma gidebiliriz:) Bodrum'un içinden geçerek Bitez'e; yine Tuğçe'nin ailesine ait bir evde kalmak için ve yine mandalina bahçesinde olmak için , giriyoruz. Aslında sadece Sığacık'ta bu şekilde konaklayacaktık ama yine son anda karar vererek ,plana uymayarak güzel bir U dönüşü yaşıyoruz:)
Bitez'e okadar gezinmenin sonunda ancak akşam gelebildiğimiz için eşyalarımızı eve yerleştirip sadece sahilde birkaç saat turlayacak vaktimiz kalıyor. Biz de bulduğumuz güzel bir mekanda, kumlara atılmış kocaman minderli bambu sandalyeler üzerinde, hem mehtabı seyrederek, hem de arada ayaklarımızı denize sokarak iki lafın belini kırıveriyoruz oracıkta.
Sabah tavsiye üzerine birkaç plaja gidiyoruz, yiyoruz içiyoruz ve arabanın anahtarını masaya bırakıyoruz.Şimdi bu de nedemek diye düşünmeyin: aramızda esprisi olan bir konu:)
Biraz eğlenmek, hatta "kopmak" bizim de hakkımızdır diyerek bir gecemizi de gece kluplerine ayırıyoruz. Coşuyoruz, dağıtıyoruz...
Bodrumdan ayrılıp turumuzun son durağı olan Akyaka' ya gidiyoruz. Akyaka da da bir gece kamp yapıp, arkadaşlarımıza Akyaka'nın güzelliklerini gösterip, İzmir'e dönüyoruz.
Arkadaşlar bu arada tüpte pişirdiğimiz makarna-köftenin ve yanına açtığımız buz gibi biranın tadı hala damağımda!
Bu arada unuttuğum bi geziyi farkettim. Okadar yer dolaştık ki arada unutulanlar oluyor işte:)
Bi ara da sabah kahvaltısına Urla'ya gitmiştik... Ancak1-2 saat ayırabildik ne yazık ki Urla'ya.
Ve bir yaz masalı da burada sonlanıyor..Ne güzeldin yine yaz!
Sen artık gerçekten çok iyi bir kaynak niteliğindesin!:D
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil