7 Kas 2012

TÜKETİM



 Tüketimin bu boyutunu, kendi kelimelerimle tarif etmem gerekseydi :  "İnsanları, çevremi, arkadaşlarımı da kuşatmışlığının vehametini her gün hayretler içinde izlediğim çağımızın hastalığı" derdim. Bilinçli, farkında ya da değil, hepimiz zaman zaman oyununa gelebiliyoruz. Önce masum bir reklamla başlıyor her şey, sonra moda akımlarıyla devam ediyor..Sosyal medya sayesinde bu hastalığı çok daha rahat yayabiliyoruz... Fotoğraflarımızın  bir tarafına özenle yerleştirilmiş akıllı telefonlarımız (Markayı tahmin etmişssinizdir), onun aracılığıyla yapıldığını milletin gözüne soktuğumuz paylaşımlarımız, hatta yeterli paranız varsa ve ona sahip olmuyorsanız dış seslerin psikolojik baskıları da cabası..

Elbette bunun gibi birçok örnek sayılabilir bu hastalığa, ama toplum bu durumu o kadar kanıksamış ki ne kadar anlatmaya çalışırsanız çalışın, programlanmış beyinler yine bildiğini okumaya devam ediyor. Trend olana eğilim son 20 yılda özlellikle toplumun beynine işlenmiş durumda. Üretim-tüketim dengesi çok önemli. Tüketimin bu kadarı nasıl hastalıklıysa bence üretimin de bir o kadar fazlası hastalıklı. İnsanlığın mutlu olmak için bu kadar lükse, refah sağlamak adı altında bu kadar materyale ihtiyacı var mı? Doğadan kopmamız, refahımızın artması bizi mutlu bireyler mi yaptı? Üzerinde çok düşünülesi sorular ...


 Hatta dış seslerin yanında bazen iç sesimiz bile aklımızı çelmeye çalışıyor: " o kadar çalışıyorsun, ne var kendini biraz şımartsan, ne olacakmış, ihtiyacın olmayabilir ama bak bu daha janjanlı, bunu alırsan imajın kuvvetli olur, bunun şurasında da şundan var"
 Ama maalesef olay öyle göründüğü gibi masum değil. Bütün bu tüketim çılgınlığı, toplumu, bireyi  ve ilişkilerini yozlaştırmakta ve dahası zengini daha zengin ,fakiri daha fakir yapmaktan ve dünyamızı sona her geçen gün biraz daha yaklaştırmaktan başka bir şey demek değil!

 Hatta geçen aylarda okuduğum bir haber durumun çok ama çok daha vahim bir boyuta geldiğini görmemi sağladı. Artık çocuklar üzerinden de bu oyun oynanıyor (muhakkak daha önce de vardı ama bu boyutta değildi sanırım). İlköğretim Ders kitaplarına A.V.M.lerle, MARKETlerle  ilgili koyulan özendirici hikayeler ve bu hikayelerin gerçek hayatta da böyle olduğunu görmem beni şok etti. İnsanlar artık gezmek için AVM lere  , mağaza vitrini izlemeye, market dolaşmaya gidiyor. Hatta çocuklarıyla sağlıklı zaman geçirmek yerine, tüm tatil günlerini bu tüketim kalelerinde geçiriyorlar ve bu durumun ne kadar hastalıklı olduğunun bilincinde değiller elbette.Çocuklar da her geçen gün daha doyumsuz oluyor.

Yani, bizi bizden daha doyumsuz bir gelecek bekliyor. Sırf facebookta fotoğrafları daha çok beğenilsin diye annesinden 2000 liralık fotoğraf makinası isteyen, buna özendirilen çocuklar var.1500-2000 liralık cep telefonları isteyen çocuklar var ve bu ailelerin çoğunluğu zar zor geçinen insanlar. Üstelik bu durumu da sadece çocuklarının masum ihtiyaçları ya da istekleri olarak görecek kadar da saflar ne yazık ki. Sistemin nasıl işlediğinin farkında değiller ne yazık ki...
Bu karikatür çok hoşuma gitti:)


 Bir de bu kadar endüstri atığının doğaya verdiği zararlar var. Her gün milyarlarca hala kullanılabilir ürün çöpe atılıyor, yerine yeni modeli konuyor. O çöpler ne oluyor? Dünyanın çekirdeğine kadar gidecek mi çöp çukurlarımız? İnsanoğlu doğadan uzaklaşmakla kendi sonunu mu hazırlıyor, ne dersiniz? Artık çocuklar sütün inekten geldiğini bilmeden marketten alınan bir ürün olduğunu savunacak kadar doğayı ve bağıntılarını yitirmiş durumda. Bunu geleceğimize yaparak bu vebalin altına imzamızı atmış olmuyor muyuz ?
 Sizlerle, aşağıda tüketimin tüm evreleriyle çok güzel anlatılmış olduğu bir video paylaşacağım.Umarım bir farkındalık yaratır ve büyük şirketlerin dünyayı yani bizi, nasıl bu sayede parmaklarında oynattığını görmemize yardımcı olur. BÜYÜK ŞİRKETLERİN ve onlarla işbirliği içinde olan HÜKÜMETLERİN!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buradan Yorumlayın Yahu!