7 Tem 2013

Karaburun - Mordoğan - Balık Peşinde Bir Macera

 Merhaba ,
Üzerinden zaman geçmiş fakat benim ancak yazıya dökebildiğim muhteşem,dolu dolu, bir gezi oldu Mordoğan - Karaburun Gezisi...
 Bir önceki Yedigöller kamp gezimizde planladığımız üzere: hem Karaburun-Mordoğan gezisi yapacak hem de Cem Kaptana misafir olup, teknesiyle balığın peşine takılacaktık...Gezi günü gelmeden tekrar kamp mı yapsak,yoksa Doğuş'un dünyalar tatlısı arkadaşlarının evlerinde mi kalsak diye düşünürken, çok da doğru bir kararla bu sıcak insanlara misafir olmaya karar verdik...
 Sabah 5 civarı Mordoğan'dan Cem Kaptan'ın teknesiyle açıldık.Tekne 6 kişilik olduğu için bir arkadaşımız da başka bir tekneyle açıldı.






Öğle vakti güneşin iyice ısıttığı bir saatte yaklaşık 12 civarı balık yolculuğumuz sonlandı.Neler mi tuttuk:

  • Kupez
  • İzmarit
  • Karagöz ( küçük oldukları için denize gere bıraktık)
Kupezci Tuğçe ve ben:)Ustam sizin kadar olamadık ama biz de kendi çapımızda takılıyoruz işte...


Yukarıdaki iki fotoğraf Cem Kaptanın kamerasından...Her balık tutuşumuzda bizi görüntüledi..Ayrıca bu av Yaban Tv'de çıkacakmış..Tekneden inmeden hemen önce bizle küçük bir röportaj da yaptı.Heyecanla bekliyoruz:) Ha netice çok mu iyi idi,tabi ki değildi.Bu ilk uzun süreli balıkçılık deneyimimiz oldu.Mesela Aycan,Kalamar yakalamayı umuyordu ama o kadar kısmetli olmadığımızı gördük(Bir ara oltasına kocaman birşey takıldı,hepimiz umutlandık ve heyecanlandık ama kalamar yerine oltanın ucunda kocaman bir deniz şapkası karşıladı bizi:) Sürekli küçük karagözler takıldı oltaya...Mercan yakalamak ta bir hayalden öteye gidemedi.Ama Tuğçe'nin muhteşem ve amansız Kupez avcılığı  ve bizim zamanla havaya giren balıkçılığımız sayesinde kupezin de izmaritin de dibine vurduk:) Ayrıca Doğuş ve Hakan sayesinde az da olsa Mercanın tadına bakabildik.
  Öğleden sonra suya girmek için meşhur Ayıbalığı plajına gittik,ama bir işletmeye dönüştüğü için hevesimiz kırıldı, devam edip Ardıç'a gittik, ama orada da doğla güzellik adına birşey bulamadık.Buralara kadar gelmişken biraz suya girip serinleyelim dedik ama kıyı fazlasıyla kirliydi ve deniz soğuktu.Suda çok kalamadık.
Akşam gözlerden uzak, çok güzel,tam istediğimiz salaşlıkta bir "deniz kenarı çay bahçesi,restaurant "tarzı mekan sayılabilecek: Çardak'da balıklarımızı pişirtip, kendi tuttuğumuz balıkları yemenin zevkine bir de ortamın muhteşem ambiansını ekledik.Bunca yorgunluğumuza,uykusuzluğumuza değen bir akşamla günü noktaladık:)


 Alttaki fotoğrafta, Hakan'ın biz gelmeden önce balıkçılardan satın aldığı mürekkep balığı ,tava halinde..Tadı muhteşemdi.Teşekkürler:)
  Sabah çok zevk aldığımız,beğendiğimiz Çardak'ta harika bir kahvaltıyla güne başladık. Kahvaltıdan sonra Kaynarpınar'a gittik.


 Arkadaşların tavsiyesi üzerine asırlık bir çınarın gölgelediği şirin bir köy çaybahçesinde, serinledik(Çınaraltı).Herkes türk kahvesi sipariş etti. Ama beni şaşırtan esnaftaki rikkat oldu.Hepimize tek tek ayrı cezvelerde pişirdikleri kahveleri ikram ettiler.Gerçi aynı ilgiyi,saygıyı,tok gözlülüğü tüm esnaftan gördük desem yalan olmaz. Ege'yi ve halkını seviyorumm:) Unutmadan sizleri de seviyorum sevgili arkadaşlarım ;)
























 Mekana girerken gözüme ilişen limonlardan kapıyorum bir poşet:) İstanbula dönünce de limonlardan çok ferahlatıcı limonatalar yaptım..İçenler bilirler:)
Şefiye limonlarımla poz veririken...:)
 Durmak yok yola devam! Biz Karaburun'a devam ederken ev sahibi arkadaşlarla ayrıldık. Karaburun da çok güzel bir yerleşim..Yine tatillerimizdeki köy konseptini bozmadığımızın farkına varmışsınızdır.Buralar insanı sıcacık sarmalayan, samimi ve doğal yerler...Karaburun'a giderseniz Yedi kardeşler den sakızlı dondurmayı tatmanızı tavsiye ediyorum. Her ne kadar aramızda tadını sevmeyenler olduysa da ben beğendim.


 Ayrıca dondurmacının hemen yukarısında tatlı bir amcanın sattığı sabunlardan ve nohuttan almadan dönmeyin:) Nohutu dönünce pişirdim görüntüsünün aksine çok iyi bir sonuç çıktı.

 Suya girmeye kararlı olduğumuzdan, yılmadık ve yola devam ettik. Mavi bayraklı, Akvaryum plajında belki aradığımızı buluruz dedik ama çok rüzgarlı bir günde geldiğimizden denize girmenin imkansız olduğunu gördük ve sadece fotoğraflamakla yetindik bu güzel plajı...
 Durmadık biraz daha ileride belki bakir bir yerler buluruz umuduyla devam ettik ve gösterdiğimiz sabıra değen bir görüntüyle karşılaştık.Mimoza plajını çok sevdik biz.Yine şezlongsuz, yine tesissiz şirin güzel bir plaj..

 Sonunda durgun bir deniz bulunca atladık hemen suya:) Şnorkelle deniz altı canlıları da izlemeyi mümkün kıldı durgun ve berrak deniz..Ee acıktık ta haliyle..Karaburunda yemek yiyecek ama menüsünde atıştırmalık birşeyler olan bir mekan ararken keşfettik Kumrucu Deniz Ablayı... Tüm hamur işlerinden sipariş ettikten sonra içerisinin nasıl olduğunu merak edip daldım mutfağa.İçeride beni, üç  dünyalar tatlısı nine karşıladı ve memnuniyetle poz verdiler kamerama:)



Hepsini büyük bir iştahla yedik.Ellerinize sağlık tatlı teyzeler!Keyfimiz yerinde olduğuna göre artık Sarpıncık Köyü ve Fenerini görmeye gidebilirdik..Uzunca bir yoldan sonra köye vardık.Sanki terkedilmiş bir havası vardı. Çok az insan gördük köyde.
  Köyü geçtikten sonra yine çok da kısa sayılamayacak bir yolla , sora sora feneri buluyoruz.Muhteşem bir manzara!

 Hemen karşımızda Midilli ve Sakız adaları silüetleri ile uzaklara dair düşüncelere daldırıyor bizi.Öyle yalnız öyle sessiz bir yer ki burası elinizde değil içinize dönüyorsunuz. Hemen aşağıda kayalıklara vuran denizin sesi, avaz avaz bağırsanız kimsenin sizi duymayacağı bir yer de oluşunuz belki sizi ürpertebilir ama beni ve arkadaşlarımı derin bir huzur duygusu ile ödüllendirdi.Sarpıncık Feneri bu gezide en merak ettiğim en görmek istediğim yerdi ve beni yanıltmadı.Ve işte özgür bir adamın karesi:)
 Son olarak bu şirin beyden bahsetmezsem bloguma haksızlık etmiş olurum.Hakan ve Şizen'in minik yaramazı, küçücük fıçıcık içi dolu turşucuğu: Ulaç...Minik gezgin:)